Hayat bazen bizi hiç ummadığımız zamanlarda, hiç ummadığımız güzelliklerle karşılaştırır. Benim için de geçtiğimiz günlerde böyle bir sürpriz, Ege'nin incisi Bodrum'da gerçekleşti. İş vesilesiyle ayak bastığım bu şirin belde, sadece işlerimi halletmekle kalmadı, aynı zamanda kalbime dokunan, unutulmaz anılar biriktirmemi sağladı.
Bu seyahatin en büyük hediyesi, yıllardır Bodrum'a yerleşmiş olan ilkokul ve ortaokul arkadaşım, can dostum Yıldıray Uzar'ın sıcak misafirperverliği oldu. Kapısını açtığı andan itibaren kendimi evimde hissettiren Yıldıray'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Onunla geçen her an, eski günlerin tatlı hatıralarıyla bezendi.
Bodrum'daki bir diğer güzel sürpriz ise, yine ilkokuldan bir başka değerli arkadaşım Yavuz Isıyel'in açtığı "Mioos Cafe" oldu. Keyifli atmosferi ve lezzetli ikramlarıyla Mioos Cafe, Bodrum'daki zamanımın büyük bir bölümünü geçirdiğim, adeta ikinci evim gibi oldu. Yavuz'un başarılı işletmesi, yıllar sonra onu böyle mutlu görmek, içimi tarifsiz bir sevinçle doldurdu.
Ancak bu Bodrum ziyareti, sadece eski dostlukları pekiştirmekle kalmadı, aynı zamanda yepyeni, kıymetli insanlarla tanışmama da vesile oldu. Otogarda iner inmez, gideceğim yeri tarif eden Hülya Görgülü ile başlayan güzel sohbet, kısa sürede sıcak bir dostluğa dönüştü. Yılların dostu Ayten ile Bodrum'un en güzel köşelerinde, gün batımının o muhteşem renklerini birlikte izlemek ise, ruhumu dinlendiren anılardan biri oldu. Arda Tunca’nın Aşıklara taş çıkartan atışma tarzındaki hikayeleri ve sözlerini unutmak ne mümkün.
Bu arada Türk sinemasının unutulmaz isimlerinden Murat Soydan’ın oğlu Ali Soydan ile tanışmak benim için ayrı bir gururdu. Babasının kalitesi, oğlunda da vardı. Ali Soydan’ın sahne provalarına denk geldim. Bedavadan o muhteşem sesi ve şarkılarını dinledim. Dostluğu için teşekkürler.
Edebiyat dünyasının değerli ismi, yazar Ece Savari ile tanışıp sohbet etme fırsatı bulmam da bu seyahatin unutulmaz anılarından. Onunla kurduğumuz samimi bağ ve keyifli sohbetler, yeni bir dostluğun tohumlarını attı. Halis abinin sıcak atmosferli "Kauçuk Barı"nda ise, tüm yeni ve eski dostlarla bir araya gelerek geçmişi yad ettik, kahkahalarımız Bodrum gecesine karıştı.
Dostum Oya Kizir’ı ve esprilerini çok özlemişim. Güler yüzü hep aklımdaydı zaten. Ali Nijat abimin sevgili eşi Belma ile tanışmak da bu seyahatin güzel sürprizlerindendi. Ve elbette, yıllar önce haberini yaptığım, sonrasında ise can dost olduğum Metin Çıngıloğlu'nun o eşsiz misafirperverliği... Sabah kahvaltısında sunduğu lezzetler ve sıcak sohbeti, güne harika bir başlangıç yapmamı sağladı. Zaten "Metin Çıngıloğlu"nun mekanı, Bodrum'un kalitesini tartışılmaz kılan yerlerden biri.
Tüm bu güzel anların yanı sıra, Yıldıray'ın masa tenisi maçlarındaki başarısıyla gururlandım. Onun azmi ve yeteneği, beni gerçekten etkiledi. Yavuz'un başarılı işletmesi Mioos Cafe'de geçirdiğim keyifli zamanlar ise, eski bir dostun başarısına tanık olmanın verdiği mutlulukla doluydu.
Evet, Bodrum'da bulunduğum süre boyunca hava biraz yağmurlu ve soğuktu. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, Bodrum her zamanki gibi büyüleyiciydi. Belki de bu kez, sadece güneşin ve denizin değil, dostluğun ve samimiyetin sıcaklığıyla ısındım. Yıllar sonra gelen bu Bodrum ziyareti, bana eski dostlukların değerini bir kez daha hatırlatırken, hayatıma yepyeni, değerli insanlar kattı. Bodrum, bu kez sadece bir tatil beldesi değil, aynı zamanda kalbime dokunan güzel anılarla dolu bir "dostluk durağı" oldu. Ve eminim ki, bu güzel anılar beni uzun bir süre ısıtmaya devam edecek.
Bodrum'u bu sakinliğinde gezmek de ayrı bir keyifti. Kalabalık olmadan, her köşesini sindire sindire keşfetme fırsatı buldum. Bodrum Kalesi'nin tarihi atmosferinde kayboldum, daracık bembeyaz sokaklarında huzurla yürüdüm. Denizin o kendine has iyot kokusu içimi ferahlattı. Sezon öncesi olmasının bir diğer avantajı da, elbette fiyatların gayet makul olmasıydı. Bu sayede, normalde yazın bütçeyi zorlayacak birçok güzelliği daha rahat deneyimleme imkanı buldum.
Ancak Bodrum, bana tam anlamıyla "Ege sürprizi" yapmaktan da geri kalmadı. Seyahatim boyunca hava biraz kapalı ve yer yer yağmurluydu. O meşhur Bodrum güneşi kendini pek göstermedi. Hatta biraz da soğuktu, üzerime bir hırka almadan dışarı çıkmak pek mümkün olmadı. Tam "işte Bodrum'un bu yüzünü de gördüm" diye düşünürken, son günümde adeta bir mucize gerçekleşti. Antalya'ya dönmek üzere hazırlandığım sabah, gökyüzü masmavi bir renge büründü. Güneş, tüm sıcaklığıyla içimi ısıttı.
Sanki Bodrum, "Gitme kal" der gibiydi.