Tweet |
Hülya Avşar 80lerin başında bir sansasyonla hayatımızın en önemli magazin konusu oldu. Bu başlangıç 19-20 yaşında bir genç kadının, 40 yıllık süreçte nasıl bir şöhret edindiği bu şöhreti nasıl bir kariyer serüvenine çevirdiği 40 yaşı aşkın herkesin hafızasında yer etmiştir.
Geçen hafta Avşar kızının hayatımıza girişini olay olan kliplerini yazmıştım. Bugün oyunculuk kariyerine toplumu nasıl etkilediğine bir bakalım o zaman.
Hülya Avşar, Ankara Cumhuriyet Lisesi’nden mezun oldu. Orta öğrenimini tamamlamasının ardından okumaya devam etmeyen Avşar, 1979'da evlendi, 1981 yılında boşandı, hemen ardından İstanbul'a taşındı. 1983 yılında katıldığı, Bulvar Gazetesi tarafından düzenlenen Kâinat Güzellik Yarışması'nda birincilik kanandı. Ancak yarışmanın ertesi günü yaptığı evliliği ve boşanması bir gazetede yazılınca, tacı geri alındı ve şöhret basamaklarını hızlıca tırmanmaya başladı. Bu sansasyon tüm reklamcıların, magazin basınının dikkatini gencecik Hülya’nın üzerine çekti.
Bu sansasyonun etkisi geçmeden hemen reklamlarda çıkmaya, gözleri bayram ettirmeye başladı. Çok gençti, yüzücüydü ve fiziği mavi gözleri ile baş döndürüyordu. Basın ve reklamlar ona oyunculuk kariyerini getirdi. 1983 yılında Osman Seden’in yönetmenliğini yaptığı’ Haram’ filmiyle sinemaya adım attığında yalnızca 20 yaşında, dul tacı elinden alınan bir güzellik kraliçesiydi.
Hülya Avşar, Salih Güney, Fikret Hakan, Diana Taylor, Neriman Köksal, Suzan Avcı ile oynadığı bu başrolde sergilediği oyunculuğundan çok sergilediği güzelliği, kırmızı ruju, masmavi gözleri, birbirinden güzel bikinileri, muntazam vücudu ile akıllarda yer ederek, iki erkek arasında kalan masum genç işçi kızı oynar. Hülya Avşar'ın "Ben Türkiye’nin en güzel kadınıyım" iddiasının dayanak noktası olan da bu filmdir.
1984 yılında ikinci filmi Tutku'da aynı adama âşık olan anneyle kızın dramatik öyküsünü oynayan Avşar, Kenan Kalav’la pozlarıyla, filmin konusuyla oldukça uzun süre gündemde kaldı.
1985'te batağa batırılan bir kızı canlandırdığı, “Tele Kızlar” da oynadı. Ardından “Sekreter’i ve pek çok dedikodunun yapılmaya başlandığı, Tatlıses’in Mavi Mavi şarkısını onun için yazdığı, büyük aşkın ayak izleri olduğu söylentileriyle daha vizyona girmeden merak edilmeye başlanan İbrahim Tatlıses ile “Mavi Mavi”yi çeviren Avşar, aynı yıllarda magazin basınının, tüm kadın ve erkek dergilerinin de başrolündeydi. Onun filmleri, aşkları hep gündemdeydi. İddialı çıkışları magazin başlıklarını belirliyordu. Kendisini Türkiye’nin en güzel kadını ilan ediyor, Müjde Ar’ın yaşlı olduğunu, kendisinin gençliğinin en büyük avantaj olduğunu, kulvarında yalnız ve zirvede olduğunu söylüyordu. Film vizyona girdikten sonra İbrahim Tatlıses ile aşkları her yerde konuşuluyordu.
1985 yılı temmuz ayı Kadınca Dergisine verdiği bir röportajda ‘’Aslında çok mutaassıbım ama kafa yapım modern diye nasıl bir mutaassıplığı benimsediğini anlatıyor…
‘’ Yani mesela devamlı erkek değiştirmek, gece hayatı, sokaklarda gezmek ya da dejenere bir toplumda yaşamak bana uygun değil. Düzenli bir yaşantıyı seviyorum özel hayatımda kimse beni çok seksi bir etek ya da çok seksi bir pantolonla göremez yani her zaman mütevazı bir hanımefendi olmayı tercih etmişimdir. Bunun yanında çok da modern biriyim. Gerektiği zaman kırk yılda bir diskoya gidip de çok iyi şekilde dans edebiliyorum yani dansa çok merakım var mesela. Müzik dinlemeyi çok severim’’ diyor.
1986 yılında “Üç Halka 25”, “Fatmagül’ün Suçu Ne” gibi filmlerin yanı sıra, “Kısrak”, “Alın Yazım”, “Dağlı Güvercin” ve “Sevda Ateşi” gibi filmlerde de rol aldı. 1987 yılında oynadığı “Alamancının Karısı” ve “Bir Kırık Bebek” vizyona girdi.
1989 yılında, Sinema Yazarları Derneği'nin düzenlediği yarışmada “en iyi kadın oyuncu” seçilen Hülya Avşar “Fazilet” ve “Öğretmen Zeynep” filmlerinde de rol aldı.
1990'da başrolü Yaman Okay ile paylaştığı “Benim Sinemalarım’’daki rolüyle, 9.Uluslararası Tahran Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü aldı. Aynı yıl çevirdiği “Hasan Boğuldu”da, Sinan Çetin'in yönetmenliğinde Cem Özer ile başrolü paylaştı.
Sinan Çetin’in yönettiği 1993 yapımı “Berlin in Berlin” filmdeki rolüyle 30larına adım atarken, Uluslararası Moskova Film Festivali’nde “en iyi kadın oyuncu” ödülünü alarak, yurt dışında düzenlenen bir festivalde ödül alan ilk Türk kadın sinema sanatçısı oldu. Bu filmiyle, Kültür Bakanlığı’ndan Sinema Başarı Ödülü ve Sinema Yazarları Derneği’nden “en iyi 5. film” ödülünün de sahibi oldu.
Hülya Avşar, bu ödülü getiren filmi çektiğinde 1983'te 'Haram' ile başladığı oyunculuk kariyerinin 10'uncu yılındaydı. O güne kadar tam 40 filmde rol almıştı.
Hülya Avşar, 'Üç Halka 25', 'Bir Kırık Bebek', 'Fazilet', 'Benim Sinemalarım', 'Fotoğraflar', 'Melodram', Fatmagül'ün Suçu Ne', 'Hasan Boğuldu' gibi filmlerle kariyerinin güzellikten ve popülerlikten fazlası olduğunu gözler önüne sermeye başladı. Oyunculuk kariyerindeki asıl yükseliş bu cesur ve göz dolduran oyunculuğuyla geldi. Yönetmenler artık onu güzelliğinden ziyade ağır oyunculuk gerektiren roller için tercih etmeye başlamıştı.
Türk toplumunun örf ve adetlerinin sorgulandığı, kadının toplumdaki yeri ve cinsiyet ayrımcılığının getirdiği namus kavramının sinema perdesine yansıması Müjde Ar’dan sonra Hülya Avşar ile olmaya başladı.
12 Temmuz 1993'te Moskova Film Festivali'nde 'Dilber' karakteriyle kazandığı 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülüyle de oyunculuğunun zirvesine çıktı. Genç yaşta dul kalan 'Dilber', dört duvar arasında artık hayatta olmayan eşinin ailesine bakmak zorundadır.
Töreler vardı, ‘Dilber’in ise mutlu bir hayat üzerine kurduğu hayalleri ve ihtirasları... Hülya Avşar, 'Berlin in Berlin'deki mastürbasyon sahneleri nedeniyle Türkiye'de tepki çekse de bir oyuncu ve kadın olarak genç yaşta dul kalıp töreler gereği hayatını merhum eşinin ailesine bakarak geçirmek zorunda kaldığı için kadınlığını yaşayamayan, cinsel açlık çeken hemcinslerinin dramını anlatma sorumluluğuyla, törelerle hayalleri ve ihtirasları arasına sıkışan 'Dilber'i oyunculuğuyla savundu. "Sinema, sinema gibi yapılmalı. İnsanları kandıramazsın. Hikâyede olması gerektiğine inandığın gerçekleri ortaya koyman lazım" sözleriyle oyunculuğunun gerçekçiliğini hep ortaya koydu. Örneğin 'Güneş Doğarken' ve 'Tele Kızlar' adlı filmlerde canlandıracağı karakterler için genelevlere gidip oradaki kadınların özellikle ruh hallerini anlamaya çalışıp, onlarla sohbet edip zaman geçirdiğini söylemişti.
1995 yılında Mehmet Aslantuğ ile, evlilik ve aşk ilişkilerinde mutlu olamayan bir kadının öyküsünün işlendiği, “Bir Kadının Anatomisi” adlı filmde oynadı. Hülya Avşar,1999 yapımı Salkım Hanım’ın Taneleri filminde yine akıllarda kalmayı başardı.
Hülya Avşar, 1990'da 'Benim Sinemaları’mdaki 'Nesibe' rolüyle Uluslararası Tahran Film Festivali'nde 'Jüri Özel Ödülü' kazanmıştı. 'Berlin in Berlin' ile kariyer hanesine uluslararası bir ödül daha ekleyen sanatçı, 'İnsanları kandıramazsın' felsefesiyle mesleğine ve izleyiciye duyduğu saygının karşılığını Kültür Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü'ne layık görülmesiyle ve 2008'de 'Başarı Ödülü' aldığı Antalya Film Festivali'nin 49'uncu yılı olan 2012'de jüri başkanlığını yapmasıyla bir kez daha aldı.
Hülya Avşar'ın Altın Portakal Film Festivali Jüri başkanlığı pek çok polemiğe de konu oldu, Levent Kırca, "Bu konuda akla gelen en son isim o olmalıydı" diyerek jüriden çekildiğini açıkladı.
Festival Yönetmeni Göksel Kumsal, "Hülya Avşar'la festivalin magazinsel bir kimliğe kavuşacağı iddiası yüzeysel bakışlı bir önyargıdır. Hülya Avşar'ın en ciddi yaptığı işlerden birisi sinemadır. Sinemasal yeteneği ve sinemaya verdiği önem uluslararası ödüllerle tescillenmiştir. Oyunculuktaki yeteneği ise tüm eleştirmenlerin şapka çıkardığı bir özelliğidir. Dolayısıyla Hülya Avşar, sinemayı ciddiyetle ele almasını da nerede magazin öznesi olacağını da bilir.’’ Diyerek Altın Portakal yönetimi Avşar'a sahip çıktı.
Magazin basını bir skandal ile başlayan Hülya Avşar’ın sinema kariyerini son zamanlarda sanat dergilerine kaptırmaya başladı.
Nerden başlayıp, nereye gelen bir sinema oyunculuğu magazinin ötesine geçen bir star olma serüveni hala hafızamızda tazeyken, haftaya Hülya Avşar’ın aşkları ve çıkan dedikodularıyla Hülya Avşar’ın 40 yıllık magazin hayatının bir başka yönüne değineceğiz.
YEŞİM ERTAN