Tweet |
Zeynep Dağıstanlı’nın Nev-i Şahsına serisinin üçüncü resim sergisi Nev-i Şahsına Ruhtan “De” Formasyon’u sanatseverler ile buluştu. Kahramanmaraş ve 11 şehri etkileyen deprem sonrasında yaptığı resmi de sergileyen Dağıstanlı, bu resmin satışından elde edeceği geliri depremzede bir kız çocuğunun eğitimi için bağışlayacak. Dağıstanlı, sergisi hakkındaki özel detayları anlattı.
Dağıstanlı, Nevi şahsına serisinin ilki “Nev-i şahsına Anka”yı Himmet Öcal Khan Sanat Galerisi’nde, ikincisi “Nev-i Şahsına Zodyak”ı Kaleiçi Casa Sur’da ve resim sergilerinin üçüncüsü olan Nev-i Şahsına Ruhtan “De” Formasyon’u Plus Gallery’de açtı.
Üçüncü sergisinin çıkış noktasının ruhundan gelenler olduğunu açıklayan Dağıstanlı, “Her insanın kendine has olduğunu düşünüyorum. Nev-i şahsına. Her ruhun özel olduğunu kabul etmeli insan. O ruhunun güzelliğini o düşüncelerin dengesini içerisinde bir şekilde bulmalı, kavgalarını bile belki ona göre yaşamalı. Düşmesi gerekiyorsa da düşüp tekrar ayağa kalkmalı. Bu hayatta vazgeçme ile alakalı değil ama devam etmeye dayalı bir güç yaratılması gerektiğini düşünüyorum. Herkes kendini bulma ve kendi ile ilgili bir şeyleri öğrenme çabasında. Ben de bu sergide kendi gördüklerimi, duyduklarımı, hissettiklerimi ve ruhumdan bana gelenleri yansıtmak istedim. O an beynim dolmuştu ve böyle bir sergi ortaya çıktı” dedi.
“BU İŞ BENİ DENGEDE TUTUYOR”
Dağıstanlı, Nev-i Şahsına serisini oluşturan sergileri hakkında ise şu bilgileri verdi: “Bu iş beni dengede tutuyor. İlk sergim Nev-i Şahsına Anka’ydı. Anka dediğim zaman herkes bir kuş, bir doğuş kafasında canlandırır. Ben de o zaman çok güzel bir arınma dönemindeydim. Karşımda olan insanların kendi mücadelelerini görüp onlara bazen üzülüp bazen sevinip bazen inanılmaz bir coşku içerisinde olup bazen de onlar için ağladığım bir dönemde yine onların bana karakter olarak yansıttıkları şeyi çizgisel olarak yansıtmak istedim. Hiç ankaya benzemeyen bakıldığında kuşa bile benzemeyen bir sergi oldu. Bu algıyı yıkmak istedim. İkinci sergim olan Nev-i Şahsına Zodyak da ise o dönemde hayatımın bir yol ayrımındaydım. Bu süreçte de benim yanımda olan kadın figürleri bana çok güç verdi. Onların her bir karakterini astrolojik olarak ele aldım. Renk ve çizgi ile bana hissettirdiklerini seramik resim sergisi ile anlattım. Bu sergim ise bir sanatçı olarak ‘Ben de buyum’ dediğim tamamen teslimiyet duygusuyla bana geleni alıp, ‘Ya tamam artık, bu da bunun zamanı’ deyip yaptığım 20 resimle oluştu.”
Sergi sürecinin kendisi için çok keyifli geçtiğini ifade eden Dağıstanlı, “Bu sergiye özellikle hazırlanmadım ama zamanının olduğunu hissettiğim için küçük dokunuşlar yaptım. 1 sene önce, 2 sene önce çizip bıraktığım resimler vardı. Son dakikada hazırladığım, çizdiğim, konseptin bana ‘Tamam artık, başlık bu’ diyerek gelen resimlerim de oldu. Sıfırdan çizmediğim ama tekrardan şekillendirip düşünce formuna soktuğum, üzerinde oynadığım eselerim oldu. Genel olarak baktığımızda 1-2 sene sürdü diyebilirim” şeklinde konuştu.
Sergide yer alan eserleri ile ilgili de konuşan Dağıstanlı, “Bol renkli, siyah ve beyaz değil. Ben her zaman renklerin olması gerektiğine inanıyorum. Noktalar var. Bu noktalar her bir düşüncemiz aslında bizim. Ben düşünceleri, insanların muhattabiyetini bu noktalarla belli ettim. Bu yüzden bu kadar çok veya bazılarında daha da seyrek. O an gördüğümle alakalı. Şekiller her zaman var. Gördüğümüz şekil ama yorumladığımız ne? İşte o karşı tarafa bağlı. Bu sergide benim için özel bir resim var. Deprem sabahı çizdiğim bir resim. Bu resmin özellikle satılmasını istiyorum. Neden? Bunun ben gelirini bir kız öğrenciye eğitim bursu olarak veya güvenilir bir vakıf aracılığıyla bağışlamayı düşünüyorum. İlerleyen sergilerimde bunun sayısı da artabilir. Sonuçta el bizim, çizim bizim, ruh bizim. Faydalı olmak önemli” diyerek çağrıda bulundu.
“BEN BUYUM VE BUNU YAPIYORUM”
Sanat ve sanatçı üzerindeki basmakalıp görüşlere inanmadığına, sanat yaratma sürecinin sanatçıya özel olduğuna ve beğenilme kaygısı güdülmemesi gerektiğine dikkat çeken Dağıstanlı, “Her sanatçı senede bir sergi açmalı denir ama hayır, ben ne zaman istersem o zaman olmalı. Ben buna inanıyorum. Yani, bunun bir süresi yok. Ben belki 10 gün sonra bambaşka bir konseptle bambaşka bir şeyi ortaya çıkarıp paylaşma isteği duyabilirim. Belki de 10 yıl sonra. Biz gözümüzde büyütüyoruz bir takım şeyleri. Yetenek, güzel bir şey. Gerçekten içten gelen bir şey. Bunun herkeste olduğuna inanıyorum ben. Sadece bunu ortaya çıkartabilecek küçücük noktalar var. Bu noktalara da izin verdiğin sürece hayatında yapamayacağın hiçbir şey yok. Biz işin çok fazla tekniğindeyiz. Ben bunun bu şekilde olması gerektiğine inanmıyorum. Anlaşılsın veya anlaşılmasın. O an bunu sen yaptın. Her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum kafasından çıkılmalı ve benliğe dönülmeli. ‘Ben buyum, ben bunu yapıyorum’ Bu görüşe sahip olduğunda zaten beğenilme gibi bir kaygı güdülmüyor. Çünkü olduğunuz gibisiniz ve olduğunuz ortamda kabul görüp hayatınızı idam ettirmeye devam ediyorsunuz. Olmadığında ise o ortamdan çıkıp yine olduğunuz ortama geri dönüyorsunuz. Neyin ne olduğunu anlayabilmek için o başlıkların altına hiçbir anlam ifade etmeyen çok fazla yazılar yazmışız. Hayat kitabında aşk şu demek, sevgi bu demek, emek bu demek, resim ise şu demek gibi. Yani bütün bu listeyi aslında bize yanlış vermişler. Bunu anladığımızda zaten ne beğenilme korkun kalıyor, ne ölüm korkun kalıyor. Hepsi bununla bağlantılı ama bu çok öz bir şey. Oturup da insanlara iki kalemle anlatılacak şey değil. Bu biraz üzerinde konuşulması gereken bir şey” dedi.