Bugun...



aslı dönmez yazdı “İNCE ÇİZGİ” – SEN NE TARAFINDASIN TATLIM?

O çizgileri kim çiziyor? Biz mi, yoksa toplum mu? Yoksa çizgi aslında yok da biz mi uydurduk? Belki de tüm bunların sonunda kedi mamasına gelen köpeğizdir… (hahahhaaaaa) Sevgi arıyoruz ama yanlış yerde miyiz, yanlış tür müyüz, yoksa baştan menü mü yanlış?

facebook-paylas
Tarih: 01-07-2025 07:34

aslı dönmez yazdı “İNCE ÇİZGİ” – SEN NE TARAFINDASIN TATLIM?

“İNCE ÇİZGİ” – SEN NE TARAFINDASIN TATLIM?

Hayatta bazı çizgiler vardır, öyle kabak gibi belli olmaz. Ne kaldırıma çekilen sarı çizgi gibidir ne de okul defterinin kenarındaki pembe çizgi. Görünmezdir ama fark etmediğin anda ayağını kaydırır, kafanı karıştırır, hatta kariyerini bile sarsar. İşte o çizgiler ince çizgilerdir. Ayıran mı, birleştiren mi, yoksa sadece karıştıran mı, hâlâ tartışılır.

Ve biz insanlar, bu çizgilerin üzerinde cambaz gibi yürüyoruz. Bazen gururla yürüyüp "Bak işte tam ortasındayım" deriz ama ertesi sabah sosyal medyada "Senin gibi egolu insan görmedim" yorumuyla uyanırız. Çünkü gururla ego arasında bir ince çizgi vardır. Hem de şöyle jilet gibi.

Buyurun efendim, haydi beraber şu çizgilerin üstünde biraz yürüyelim. Ayakkabılarınızı çıkarmayın, nasılsa ruhumuzla yürüyoruz.


1. Cesaret mi, Delilik mi?

Bir sabah istifanı verip “Ben artık Bodrum’da sabun yapacağım” dersen sana "cesur kadın" derler. Ama bunu aynı anda üç kredi kartı borcun varken yaparsan... İşte o zaman "çıldırmış" olursun.

O ince çizgi işte hayal kurmakla kendini yakmak arasında gider gelir. Biri TEDx konuşmasına konu olur, diğeri aile WhatsApp grubunda “Ablana dikkat edin” mesajıyla sonuçlanır.


2. Samimiyet ile Laubalilik Arası 1,5 Adım

Bir arkadaşına “Canım benim, nasılsın?” demek var, bir de müdürüne toplantıda “Kanka ya bu sunumu bir geçelim mi?” demek... Evet, ikisi de sıcak ama biri çay gibi, diğeri ocakta unutulmuş süt gibi taşar.

Samimi olmakla haddini aşmak arasında o kadar ince bir çizgi var ki, çoğu insan bu çizgiyi geçtiğinde hâlâ samimi olduğunu sanıyor. Oysa karşı taraf çoktan "Bu kim ya?" evresine geçti bile ;)


3. Empatiyle Kendini Parçalamak Arasındaki Harita Çizgisi

“Arkadaşım mutsuz, ben de onunla üzülüyorum” demek güzeldir. Ama onun her krizinde senin migrenin azarsa, artık bu bir dayanışma değil, bir ruhsal ortaklık halidir. Empati bazen bir bataklığa dönüşür. Onun ayağında çamur var ama sen boğuluyorsun.

Empatiden yürüyerek geç, ama içinde kamp kurma canım.


4. Cömertlik mi? Hayır, Bu Bildiğin Enayilik.

Arkadaşlarınla yemeğe çıktın, her seferinde sen ödüyorsun. “Ne kadar bonkör insanım ya” diyorsun. Bir noktadan sonra fark ediyorsun: Seni değil, kredi kartını seviyorlar.

Cömertlikle kullanılmak arasında bir çizgi var, ama bu çizgi genelde kredi ekstresinde çıkar ortaya. Limit aşıldığında dostluklar da sıfırlanır.


5. Mizah ile Zekâ Arasında Bir Nüans Var

Her espri komik değildir. Hele hele her komik insan zeki hiç değildir. Bazen bir ortamda biri kahkaha atarken, içinden “Acaba gülmemek ayıp mı olur?” diye geçirirsin. O an anla ki, mizah ile maymunluk arasında o ince çizgi, orada çığlık atıyor.

Komik olmak güzeldir, ama zekâ kokmalı. Yoksa sadece kokusuz bir balon gibi patlarsın.


6. Motivasyon mu Manipülasyon mu?

“Sen yaparsın, başaracaksın, senin gibisi yok!” diye motive eden insanlar vardır. Ama bazıları vardır, aynı cümleleri senin üstüne sorumluluk yıkmak için söyler. “Yani sen daha önce sunum yapmıştın, yine sen yapsan?” gibi…

O çizgi işte ilham vermekle, iş yıkmak arasında asılı durur. Sen bir bakmışsın, ilham aldığın adam tatile çıkmış, sen gece 3’te hâlâ slayt yapıyorsun.


7. Aşk mı, Sevgi mi? (Çizgi mi bu, duvar mı anlamadık ki!)

Aşk bir anda gelir; sel gibi, yangın gibi, patlayan mısır gibi… İlk başta her şey sıcacık, çıtır çıtır. Ama sonra fark edersin: Mısır yanmış. Ve sen hâlâ “ama çok güzeldi yaa” diye tutunuyorsun o kokmuş popcorna.

Sevgi ise, çorba gibidir. İlk başta pek cazip durmaz ama zamanla içine işler. Terbiye ister, sabır ister. Ama öyle bir doygunluk verir ki, yanında turşu bile aramazsın.

Aşk seni yerden kaldırmadan göklere çıkarır. Sonra “şaka şakaydı” diyerek paraşütsüz bırakır.

Sevgi ise “gel birlikte çıkalım” der. Birlikte inersiniz de, birlikte çıkarsınız da. Ama heyecan mı? Eh, Netflix’te yeni sezon gelmediği zamanlar gibi biraz sönük kalabilir.

Aşk hızlıdır. İki gülüş, bir bakış, üç emojiyle başlar. Çoklukla mantığın kapıyı çekip çıktığı yerde filizlenir.

Sevgi ise, detayları sever. Mantıkla sarmaş dolaştır. Birlikte sıkılabilmeyi, aynı sessizlikte boğulmadan durabilmeyi gerektirir.

Aşk "ben" der, içgüdülerle çalışır. Sevgi "biz" der, bilerek kalır.

Ama gel gör ki… Biz genelde aşkı sevgi, sevgiyi de sıkıcılık sanırız. Ve o "ince çizgi"yi fark ettiğimizde, çoktan birini kırmış ya da kendimizi kaybetmiş oluruz.

Aşk yoğunluk ister. Sürekli mesaj, anlık heyecan, sonsuz ilgi... Sevgi alan bırakır, nefes aldırır. Ama işin kötüsü, modern çağ bu yoğunluğu “ilgi” sanıyor. Ve sen, gün içinde mesaj atılmadı diye "artık beni sevmiyor mu?" diye düşünen bir ekran bağımlısına dönüşüyorsun.

Aşk, gecenin üçünde çalan telefon. Sevgi, sabahın yedisinde kaynamış suyu hazır bekleyen kettle. Aşk, karşılıklı kahkahalarda boğulmak. Sevgi, birlikte susabilmek.

Ve bazen, tüm bu tanımlar birbirine giriyor. Aşk sevgiye evrilir mi? Evet. Ama her aşk evrilmek istemez. Ve her sevgi, aşkın ateşiyle doğmaz.


8. Sosyal Medyada Bilinçli Olmak mı, Yoksa Ayar Kaçıklığı mı?

“Ben paylaşımlarımla farkındalık yaratmak istiyorum” diyen biriyle, her sabah güne “Bugün de özgürüm çünkü kahve içiyorum” story'si atan biri arasında ince değil, kalın bir filtre çizgisi var.

Paylaşmak güzeldir, ama her şeyin altına "enerji" yazmak seni bilge yapmaz. Bazen susmak daha derin bir etki yaratır. Ya da en azından daha az göz devirmemize sebep olur.


Ve Sonuç: Çizgiyi Nerede Çekiyoruz?

Bu ince çizgiler hayatın her yerinde var. İlişkide, işte, kahvaltıda bile… (Zeytinle çikolata arasındaki çizgiyi hâlâ çizememişler mesela.)

Ama mesele çizgiler değil, bizim nerede durduğumuz. Cesur musun yoksa kontrolsüz müsün? Samimi misin yoksa haddini mi aşıyorsun? Bunlar hep çizgi meselesi değil, çizgiyi görme meselesi.

Aslı’nın Kafası Karışık Ama Hâlâ Cool Soruları Var… (kafamda deli sorular gibi) Aşk mıydı, sevgi miydi bilmiyorum… Ama asıl mesele şu: Kendini son zamanlarda bir kargo takip numarası gibi hissediyor musun? Sürekli bekleniyorsun ama kimse seni teslim almıyor... Hayat neden sabah 9 gibi ciddiyetle davranıyor ama bizim ruh hâlimiz hâlâ pazar 11’de simit-peynir modunda?

Ve en önemlisi… O çizgileri kim çiziyor? Biz mi, yoksa toplum mu? Yoksa çizgi aslında yok da biz mi uydurduk? Belki de tüm bunların sonunda kedi mamasına gelen köpeğizdir… (hahahhaaaaa) Sevgi arıyoruz ama yanlış yerde miyiz, yanlış tür müyüz, yoksa baştan menü mü yanlış?

İşte böyle sevgili okurlar… Yazı bitti ama çizgi hâlâ ince. Aşkla mı, sevgiyle mi yürüyoruz; yoksa hepimiz duygusal bir çizgi film karakteri gibi yerde mi kayıyoruz, belli değil. Ama belki de önemli olan o çizgiyi yürümek değil, fark ettiğinde durmak. Ve en azından, yanlış çizgideyken bile şık düşmek. Hadi bakalım varsa bilen söylesin...







İLİŞKİLİ HABERLER

Etiketler :

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Köşe Yazarları Haberleri

YAZARLAR
HABER ARA
HABER ARŞİVİ
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI